Soğuk Savaşın Sıcak Düellosu | Küba Füze Krizi
Büyük Savaş’tan sonra dünyanın iki kutba ayrıldı. İki kutbun arası 1948 ve 1958 Berlin buhranlarıyla ve 1956’daki Süveyş Krizi ile açılmış, 1960’taki U-2 Hadisesi de bu zıtlaşmanın tuzu biberi olmuştur. 1948 Berlin Buhranı ile Sovyetler ve ABD ilk kez karşı karşıya geldiğinde Sovyet Rusya’nın elinde nükleer silah bulunmuyordu. Fakat Sovyetler önce 1949’da ilk atom bombasını yaptı; 1957’de de yapay bir uydu olan ünlü Sputnik’i uzaya yerleştirdi. Artık Sovyetler’in de kıtalararası kullanabileceği füzeleri vardı. Küba Füze Krizi, işte bu iki nükleer gücü ilk defa karşı karşıya getirmesiyle diğer bunalımlardan ayrılır. Krize geçmeden önce 60’lı yıllara kadarki 20. yüzyıl Küba’sına bir göz gezdirelim...
Sabah erken kalkanın darbeyle idareyi ele geçirdiği bir ülke var karşımızda. 1898 İspanya-ABD Savaşı ile İspanya, Küba’dan kovulmuş ve Küba sözde bağımsızlığını kazanmıştı. Savaştan sonra Küba, ekonomik açıdan ABD’ye bağımlı duruma geldi; ülkedeki işletmelerin çoğu Amerikalıların elindeydi. Derken; 1923, 1933, 1940, 1952 yıllarında birbiri ardına darbeler ve devrimler gerçekleşerek farklı diktatörler ülkeyi yönetti. Ocak 1959’da ABD tarafından desteklenen Küba diktatörü Fulgencio Batista, Fidel Castro tarafından devrilmiştir. Başlangıçta dönemin ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower yönetimi Küba Devrimi’ni memnuniyetle karşılamıştır. ABD, Küba’da acil sosyal reformları hayata geçirecek dostane, demokratik, istikrarlı ve güvenilir bir hükümetle iş birliği yapabileceğini düşünmüş ancak bu görüşler uzun sürmemiştir. Zira Küba’daki yeni hükümet ekonomiyi millileştirmiş, ABD varlıklarını kamulaştırmış ve ülkedeki sorunların kaynağı olarak görülen bu devlet, adada büyük bir nefretle anılır olmuştur. Genel ve soyut olarak belirttiğimiz bu gelişmeler üzerine Eisenhower, CIA’ye Castro’yu devirmesini emretmiş, başkan seçildikten sonra John F. Kennedy de benzer politikayı takip etmiştir.
ABD, Castro rejimini devirmek amacıyla adayı işgal etmeye karar vermiş ve Domuzlar Körfezi adıyla anılan noktadan yapılacak çıkarmayla Küba’yı işgal etmek üzere bir operasyon planlamıştır. Operasyon kapsamında, 15 Nisan 1961 tarihinde ülkedeki havaalanları bombalanmış, peşi sıra ABD tarafından eğitilen ve sürgün durumda bulunan Kübalılardan oluşan 1400 kişilik bir birlik 17-19 Nisan 1961 tarihleri arasında adaya girmeye çalışmıştır. Ancak işgal girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış, operasyona katılan 114 kişi öldürülmüş ve 1100 kişi esir edilmiştir. Domuzlar Körfezi felaketinden sonra ABD’nin arka bahçesindeki komünist tehdit olarak görülen Castro rejimini devirmek için bu kez sızma, casusluk, propaganda, psikolojik savaş ve sabotaj eylemlerinin kullanılmasını içeren Firavun Faresi Operasyonu isimli örtülü operasyon uygulamaya konulmuştur. Sovyetler Birliği ise bu süreçte Küba Devrimi’ni desteklemiştir. Diğer bir ifade ile belirtirsek, ABD Küba’ya düşmanca tutumunu artırırken SSCB de Küba’ya desteğini artırmıştır. Bu bağlamda Sovyet hükümeti ilk olarak 1959 sonbaharında Küba’ya silah vermiştir. Sovyetler ve Kübalılar 1962 başlarında askeri yardımın bir sonraki aşamasını müzakere etmiş ve Sovyet Başkanlığı Nisan 1962’de Küba’nın ek silah taleplerini onaylamıştır.
1962 Haziranı’nda Küba Devlet Bakanı Castro, Küba Savunma Bakanı olan kardeşini Sovyetler Birliği’ni ziyarete göndermiş, bu ziyaret sonucu Küba’ya yük taşıyan Sovyet gemilerindeki ani tonaj artışı ABD’nin dikkatini çekmiştir. 29 Ağustos’ta Kuzey Küba üzerinde kesif uçuşları yapan bir U-2 uçağı, 25 mil menzilli Sovyet füzelerini keşfetmiştir. Krize yol açan füzeler ise Temmuz ayı sonlarında gemilere yüklenmiştir. 1 Eylül tarihinde karadan havaya füzeler, Sopka kıyı savunma füzeleri, gemi savunma füzeleri ile donatılmış devriye botları ve 5000’den fazla Sovyet teknisyeni ve askerinden oluşan Sovyet askeri varlığı Küba’ya ulaşmıştır. İlk Sovyet füzesi 8 Eylül’de Küba’ya ulaşmış, Orta Menzilli Balistik Füzeler füze rampaları ve nükleer savaş başlığı depolama sığınakları inşaat alanlarına yerleştirildi. ABD tarafından bilinmeyen ise Küba’nın, 4 Ekim’de MRBM’ler için aldığı nükleer savaş başlıklarıdır. ABD donanması hemen Küba adasını abluka etti. Küba’ya giden her gemi kontrolden geçirilecekti. Sovyet gemileri ise Küba’ya doğru yoldaydılar. Onlar ilerledikçe gerilim artıyordu. Neyse ki, gemilerle alakalı bir sorun yaşanmadı. Öte yandan Küba, muhtemel bir ABD saldırısı için teyakkuza geçti. ABD’nin abluka hamlesine rağmen Kruşçev de sertti. ABD’yi BM Güvenlik Konseyi’ne şikâyet etti. Sovyet Rusya’nın bu krizdeki siyasetine bir isim vermek gerekirse, bu herhalde “ölümü gösterip sıtmaya razı etme siyaseti” olurdu. Zira Kruşçev de nükleer bir savaşa girmeyecekti. İstediği şey, ABD’nin Türkiye ve İtalya’daki, Rusya’ya dönük Jüpiter füzelerinin kaldırılması ve Küba’nın işgal edilmeyeceği garantisiydi. Dolayısıyla füzeler işin bahanesi olup, Kruşçev’in siyasî bir hamlesinden ibaretti. Küba Füze Krizi’nin hem SSCB hem de ABD liderleri üzerinde de ciddi bir etkisi olmuştur. Zira Kriz, siyasi perspektiften, karşılıklı olarak kabul edilebilir bir şekilde çözülmüştür.
ABD Başkanı John F.Kennedy ABD’nin Küba’yı işgal etmeyeceğine dair güvence verirken, Sovyet liderleri de Sovyet füzelerini Küba’dan geri çekme taahhüdünde bulunmuştur. ABD ile Sovyetler Birliğinin karşılıklı olarak devam eden çekişmeleri sonucunda Küba Füze Krizi’nde dünya nükleer bir savaşın eşiğine gelmiştir. Zira Küba Füze Krizi, dünya tarihindeki en tehlikeli nükleer kriz ve Soğuk Savaş Dönemi’nde yaşanan en önemli askeri karşılaşmadır.
Referans Eserler
1: Bahadır Ekmen, Zorlayıcı Diplomasi ve Küba Füze Krizi, Diplomasi Araştırmaları Dergisi , 3 (1) , 91-108, 2021
2: Doğan İlker, KÜBA FÜZE KRİZİ, YEDİKITA Tarih ve Kültür Dergisi, Sayı 126, 2019
Hiç yorum yok: